Hesap Böyle Sorulur

Kesinlikle taviz vermediğim bir prensibim vardır: Derste asla başka bir şeyle ilgilenilmeyecek. Eğer ilgilenildiğini görürsem, öğrencilerimin elindeki ne olursa olsun alırım ve dönem sonuna kadar da vermem. Masamın gözüne atarım ve o şey “hapse girer”.

İnanç ta bu prensibimin mağdurlarından. Makasını almışım bir ara ve masanın gözünde duruyor.
Bu gün dördüncü dersin bitiminde söz istedi, ters ters bakarak konuştu. Öyle ki, gözlerindeki öfkeyi okumak hiç zor değildi.

“Öğretmenim, neredeyse dönemin sonu geldi, siz halâ makasımı vermediniz!”

Ben İnanç’ı çok severim ve sürekli takılırım. O da bu takılmalarımı sever ve karşılıklı şakalaşırız. Ama anlaşılıyor ki bu duruma epey içerlemiş, bana kızgın.

Terse ters, ben de ters ters baktım ellerimi belime koyarak.

“Ne var, veririm vermem, sen bana hesap mı soruyorsun?”

İnanç duruşunu hiç bozmadı.

“Evet, soruyorum!” dedi.

Yanına gittim, tepesinde dikildim bir müddet, gözlerimi gözlerine diktim, o da aynısını yaptı kafasını kaldırarak. Yüzüne doğru eğildim, kaşlarımı iyice çatarak, ses tonumu yükselttim.

“Sen bana hesap mı soruyorsun İnanç?”

“Evet, soruyorum!” dedi tekrar, sesi düşük ama aynı şekilde kararlıydı.

Ben güya daha da sert bir tavır takındım.

“Sen bana nasıl hesap sorarsın İnanç?”

İnanç’ın yüzünde muzip bir gülümseme belirdi anında.

“Şöyleee…” dedi, bir iki saniye durakladı, bana doğru iyice yaklaştı.

” İki kere altı?”

Ben anlayaa kadar öyle kaldım. Benim o halimi gören İnanç kendisini geriye doğru çekerek kafasını omuzlarına gömdü ve kıkır kıkır kıkırdadı.

Ben de güldüm.

09.01.2014 Gülyalı Merkez İlkokulu, Ordu 3/A Sınıfı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir