Onlar Bana Lazım

Bulut! Sınıfımızın hem yaş olarak, hem de boy olarak en küçüğü, Hoş, birinci sınıfız, hepsi küçük ama, Bulut diğerlerinden ay olarak daha küçük, öyle ki oyun çağının içinde kalmış, çıkamamış. Bu nedenle derslerde sürekli bir şeylerle oynar. Bunlar genellikle kalemi ve silgisi olur. Zaman zaman suluk, yapıştırıcı, makas ve diğerleri de eşlikçileridir.

İlk başladığımızda, ne yalan söyleyeyim, gözümü korkutmuştu Bulut’un henüz oyun çağını tamamlayamamış olması.Her şeyin onun için bir oyun ve oyun aracı olması, dersin huzuru açısından da sıkıntı yaratıyordu: Diğer öğrenciler de “Bulut yapıyor ya, biz neden yapmayalım?” havasına giriyorlar, film de burada kopuyordu.

Derslerle de pek ilgilenmiyordu Bulut. Onun bu durumu beni panikletmedi dersem, yalan söylemiş olurum. Velisiyle konuştum hemen, gerekirse ana sınıfına döndürmeyi bile düşündüm. Hatta bunu diğer öğretmen arkadaşlarımla müzakere ettim. Teşhisi koydum en sonunda: Bu çocuk ya çok zor okuyacak, ya da okuyamayacak.

Yaramazlıkta da üst seviyedeydi Bulut. Çok koşturdu beni peşinden. Sadece beni mi? Günün nöbetçilerine illallah dedirtiyordu. Çok kısa zamanda meşhur oldu Bulut bu sayede, hem öğretmenler arasında, hem de öğrenciler arasında. Her gelen Bulut’tan şikayet ediyordu.

Zaman geçti, günleri haftalar, haftaları aylar kovaladı. Köprünün altından çok sular aktı. Bulut, Poyraz’ın Bülut’u oldu, Mirza’nın ve Ömer’in oluşturduğu yaramazlık çetesinin en iyi elemanlarından biriydi artık. Ama bu çete, zaman zaman başa bela olsa da, eskisi kadar can yakmaz oldu. Bulut çok sevimli bir çocuğa evrildi. Halâ yaramazlığı devam ediyor olsa da, zaman zaman burnundan sümüğü patlasa da, sevimli mi sevimli kerata.

Hiç sevemediğim bir yönünü henüz terkedemedi, devam ediyor: Bir şey söylediğinde veya azarladığında “çok pis sırıtması”. Evet evet, sırıtıyor ve bu da insanın sinirlerini zıplatıyor. Ama akıllıdır Bulut, zekidir, zamanla bunu ispatladı. Ayrıca, dürüsttür ve dobradır da.

Bulut’un çok yaramazlık yaptığı, daha sabahın ilk dersinde canımı yakmaya başladığı bir gündü.

“Bulut,” dedim, “yaramazlıklarını yine yanında getirdin mi bu gün?”

İnkar etmedi, “Getirdim,” dedi.

“Peki onları bugün kullanmasan olur mu?”

Bana baktı alttan, ama gülümsemesi çeok sevimliydi bu sefer.

“Olur, çöpe atayım.”

Çöp kovasının başına gitti, ceplerini tek tek boşaltıyormuş gibi yaptı ve hayali yaramazlıklarını çöpe attı. Dikkatimi bir şey çekti. Bütün ceplerini boşaltmasına rağmen, sağ arka cebine eli gitmemişti. İşaret ettim:

“Bulut, sağ arka cebindekileri atmadın.”

Bana söyle yandan bir bakış attı, çarprazlandırdığı dudağının bir tarafına öylesine  bir sinsi bir gülümseme kondurdu ki, içindeki çakallıkları tarif edebilmem pek mümkün değil, görmek lazım.

“Onları atamam, bana lazım!”

Sonra geçti en arka sıradaki yerine, oturdu, gözlerimin içine bakarak yine çok pis sırıttı.

Nisan 2024, Salı, Gülyalı Merkez İlkokulu, 1/A Sınıfı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir